Türkiye’de son üç-dört yılda gençlikte sağ siyaset adeta tavan yapmış durumda. Son yıllarda gençlikte kendini milliyetçi olarak tanımlayanların sayısı oldukça arttı. Artık Türkiye’de milliyetçi olmadığını ifade eden insanlara karşı adeta hükümet ağzıyla, “Vatan Haini”, “Terörist” diye hitap ediliyor. Bunun sebebi ise sosyal medyayı ele geçirmiş olan sağcı anonim haber sayfaları, kendini “Seküler Milliyetçi” olarak tanımlayan bazı politik içerik üreticileri ve son zamanda önü açılan Zafer Partisi’nin göçmenleri ve azınlıkları hedef alan aşırı sağcı siyaseti.
Bu siyasi anlayış Türkiye’ye özgü değil batıdan ithal olarak gelmekte. Bu propaganda yöntemleri Avrupa’da da son dönemde popüler olan aşırı sağcı partilerle bire bir aynı. Türkiye’de ZP’nin kökeni faşist MHP ye dayanırken, Avrupa’daki aşırı sağcı partilerin kökeni neo-nazizme dayanıyor.
Neofaşizmin Tarihsel Arka Planı
1929’da Büyük Buhranın yıkıcı etkisi ile Avrupa ve Amerika’da işçi sınıfı saflarında derin bir yoksulluk boy gösteriyor. Bu duruma karşılık sendikalarda ve komünist partilerde örgütlülük tarihin gördüğü en yüksek seviyelere ulaşıyor. İşçi hareketlerinin merkezindeki ülke ise Almanya. Weimar Cumhuriyeti’nde ekonomik çöküş diğer batı Avrupa ülkelerinden çok daha ağır. İşçilerin örgütlü mücadelesinden ürken Alman burjuvazisi ve küresel sermaye, yükselmekte olan aşırı sağcı Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP)’nin önünü açıyor. Naziler ekonomik krizin nedenini dış güçlere, komünistlere ve başta Yahudiler olmak üzere Almanya’daki azınlıklara bağlıyor. Nazilere karşı birleşik cephe oluşturamayan Almanya Komünist Partisi (KPD)’nin benimsediği Stalinist halk cephesi politikası tam bir hezimetle sonuçlanıyor. Naziler gücü ellerine aldıklarında ise binlerce komünisti katlediyor ve tüm işçi örgütlerini yok ediyor. Faşizmin hakim olduğu Almanya’da karanlık hükmediyor. Neyse ki İkinci Dünya Savaşı İttifak devletlerinin zaferi ile sonuçlanıyor lakin bu barış havasının yerini 1949’da NATO’nun kurulması ile Soğuk Savaş alıyor. NATO’yu kuran ABD savaştan sonra iş birliğine açık olan nazi subaylarını kendi ordusuna katıyor. Bu isimlerin başında Adolf Heusinger ve Hans Speidel geliyor. NATO milyonlarca sivilin katlinden sorumlu olan bu subayları savaş suçlusu olarak yargılamak yerine yeni rütbelerle adeta ödüllendiriyor.
NATO lideri ABD’nin gizli servisi CIA dünyanın dört bir yanında anti-komünist örgütler kuruyor ve var olan aşırı sağ örgütleri fonluyordu. Bu örgütlerin Türkiye’deki ilk örneği, Komünizm İle Mücadele Derneği’dir. Bu derneğin en meşhur üyeleri ise şöyle; Fethullah Gülen, Cemal Gürsel, Adnan Menderes, Celal Bayar, Süleyman Demirel ve Turgut Özal. Bu örgüt ne kadar prestijli olsa da 1965’te Adalet Bakanlığı tarafından soruşturma ile kapatıldı ve anti-komünizm bayrağını 1965’te Alparslan Türkeş’in, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CMKP)’nin genel başkanlığına getirilmesi ile başka bir yapıya devretti. Alparslan Türkeş’in 1960’da sürgüne yollanan aralarında bugün Türkiye’de aşırı-sağ denildiğinde akla gelen ilk isimlerden Ümit Özdağ’ın babası, Muzaffer Özdağ’ın da olduğu On dörtlerin Türkiye’ye dönmesi de bu dönemde oldu. Enver Altaylı’nın iddiasına göre Cemal Madanoğlu ekibi tarafından gerçekleştirilen tutuklamalarda On dörtler idam edilecekti. Ancak Türkiye’de bulunan CIA mensubu eski nazi istihbarat ajanı Ruzi Nazar’ın müdahalesiyle ABD, dönemin Cumhurbaşkanı ve 27 Mayıs darbesinin lideri Cemal Gürsel’e 14 subayın idam edilmemesi için telkinde bulunmasını sağladı. Böylece 1969 ‘da CKMP’nin adının MHP olarak değiştirilmesi ile Türkiye’nin en büyük faşist örgütü kuruldu. Tabi ki bu örgütün kurulma amacı milyonlarca işçiyi sokaklara döken 68 hareketini baltalamaktı. 1971’de 12 Mart Muhtırası ile tökezleyen işçi hareketlerine 12 Eylül Darbesi ve sonrasındaki büyük baskı döneminde büyük oranda son verilmiş oldu.
Kuruluşundan bugüne başta MHP ve partinin gençlik kolları Ülkü Ocakları olmak üzere aşırı-sağcı, faşist örgütler devletin desteğini de arkasına alarak binlerce işçi önderini, solcu öğrenciyi ve aydını katletti. 1980 darbesinden 2000’lere kadar bu örgütlerin Alevileri ve Kürtleri hedef alan katliamları Anadolu tarihine yeni kara lekeler bıraktı.
1999’da tarihinde üçüncü kez iktidar ortağı olan MHP, 2002 seçimlerindeki mağlubiyeti ile muhalefet partisi oldu. 2017 anayasa referandumuna kadar AKP’ye muhalif siyaset yapan MHP yüz seksen derece bir dönüşle başkanlık sistemine “EVET” dedi. Bu politika partinin bölünmesine yol açtı. İYİ Parti kuruldu ve 2018 genel seçimlerine girildi. MHP’nin %11, İYİP’in %9.9 oy alması ile ülkücü sağ adeta bölünerek büyüdü. 2021’de İYİ parti içinde bir grup tarafından Özdağ’ın ifadesiyle “Atatürk çizgisinde Türk milliyetçiliği düsturu oluşturma hedefi”ni benimsediğini iddia eden ”Ayyıldız Hareketi” adında bir hareket örgütlendi iki ay sonra ise Zafer Partisi kuruldu. 2023’te popülerlik kazanan ZP ve Özdağ, siyasetini; göçmen karşıtlığı, aşırı milliyetçilik ve Kürt düşmanlığı üzerine kuruyor.
Irkçı, göçmen, sol karşıtı tutum gençlikte nasıl “cool” oldu?
Başta Twitter olmak üzere sosyal medyada hali hazırda milyonlarca görüntülenmeye ulaşan bazı anonim haber sayfaları göçmen olduğu iddia edilen kişiler tarafından kayda alınan taciz videoları paylaşmaya başladı ve bu videoları çeken tacizcilerin işledikleri suç tüm göçmen halk üzerine giydirildi. Bu videoları kendi fikirlerini desteklemek için siyasetinin merkezine oturtan ZP, popüler twitter kullanıcılarının da desteği ile kamuoyundan yüklü bir geri dönüş aldı lakin partinin yükselmesi için gençlere hitap eden bazı sosyal medya içerik üreticileri tarafından daha önceden olanaklar sağlanmıştı bile. Popüler twitter kullanıcılarından kendini “Seküler Milliyetçi-Atatürk Milliyetçisi” olarak tanıtan başta Jahrein, Erlik, Efe Aydal ve Diamond Tema isimleri ve mahlasları ile tanınan politik içerik üreticileri, CHP ve İYİP olmak üzere muhalefetin Kemalist değerlerden uzaklaştığını ve Türkiye’de siyasi ve ekonomik problemlerin bundan kaynaklandığı iddia eder nitelikte söylemlerde bulundu. Türkiye’de seküler, ulusalcı, göçmen karşıtı, “Sağ Kemalist” bir partinin yönetimi ele almasının ülkenin tüm problemlerini çözeceğine dair propaganda yapıldı. Bu “Seküler Milliyetçi” içerik üreticilerinden bazıları, takipçilerini önce yükselmekte olan Memleket Partisi’ne, partinin genel başkanı Muharrem İnce’nin skandallar sonucu popülerliğini yitirmesi ile ardından Zafer Partisi’ne yönlendirdi. Paylaşımları ile milyonlarca etkileşim alan bu kullanıcılar ZP’ye ve Özdağ’a bugünkü popülerliklerini kazandırdı. ZP örneği Türkiye’ye özgün değil. Avrupa’da göç sorunu üzerinden siyaset yapan alternatif sağ partilerle ZP’nin politik çizgisi hemen hemen aynı.
“Kanzi” ve Karizmanın Çizilmesi
Türkiye’de sosyal medyada 2024 itibari ile popülerleşen yeni bir kelime var “kanzi”. Bu kelime artık gençlikte stereotipleşen bir kesim için kullanıyor. Kanziler kendilerini “Seküler Milliyetçi”, “Türkçü”, “İttihatçı” gibi sıfatlarla tanımlarken, “kanzi” tabiri aslında onlarla dalga geçen sol muhalifler tarafından kullanılıyor. Kendilerine özgü saç kesimleri, yüksek sesle dinledikleri trap müzik ve hükümeti sol perspektiften eleştiren tüm kesimlere kendi uydurdukları bir tabir olan “terörö” şeklinde hitap etmeleri ile kanziler, bugünkü popülerliklerini bu yılki olaylı 1 Mayıs’ta Twitter’da kazandılar. Solcu Twitter kullanıcılarının İşçi Bayramı dolayısıyla alanlara çıkmasından faydalanan, klavye başında kanziler “#PolisiminYanındayım”, “#DevletAyrıHükümetAyrı” gibi hükümetin 1 Mayıs’ta Taksimi kapatmasını meşrulaştıran etiketleri kullanarak Twittera birkaç saatliğine hakim oldular. Paylaşımlarının muhalif kamuoyu tarafından gülünç bulunması ile adeta alay konusu olan kanziler, bugün popülerliklerini görece yitirmiş gibi gözüküyorlar. 1 Mayıs öncesi sahip olduğu karizmasını yitiren kanziler buna rağmen sosyal medyayı etkin kullanarak aşırı sağ propaganda yapmaya devam etmekte. Gençliği zehirleyen aşırı sağ sosyal medya paylaşımlarına karşı sol-sosyalist sosyal medya kullanıcıları kendi “anti-kanzi” paylaşımlarını arttırmalı. Twitter, İnstagram ve TikTok gibi yaygın kullanıma sahip sosyal medya uygulamalarında uzun tespitler yapmak yerine daha göze çarpıcı, kolay tüketilebilecek ve bu mecralarda yaygın kullanımda olan “meme” formatında ya da son dönemde popülerlerşen “video edit” formatında paylaşımlarla kanzilerin prestiji daha da düşürülebilir. Bu paylaşımların içeriğinde ise kanziler ve çok sevdikleri devlet arasında stokholm sendromu benzeri bir ilişki bulunduğuna değinerek savundukları fikirlerin aslında kendilerinin sınıf düşmanlarına hizmet ettiğinden bahsedilebilir. Klavye başında zararsız gözüken aşırı sağcı gençlik aslında göründüğünden çok daha radikal. Ağustos’ta Eskişehir’de yaşanan olay bunun en belirgin örneği. Kendi açtığı canlı yayında 5 kişiyi bıçakla yaralayan 18 yaşındaki neo-nazi sempatizanı Arda K.’ nın yazdığı manifestosunda sosyal medyada aşırı sağcı içerik üreticilerinin jargonunu kullanıyor ve aynı grupları hedef alıyor lakin hükümete yakınlığıyla bilinen haber sayfalarında saldırganın “bilgisayar oyunlarından etkilendiği” gibi gerçekliği olmayan bir iddia ile olay siyasi bağlamından koparılmaya çalışılıyor.
Kanziler salt bize özgü değil
Dünyanın dört bir yanında kapitalizmin yarattığı yeni ekonomik krizler boy gösteriyor. Milyonlarca emekçi geçim sorunları altında eziliyor. Bunun farkında olan küresel sermaye işçilerin sınıfsal öfkesini sisteme değil marjinalize edilmiş gruplara yöneltmesi için çeşitli kurnazlıklar geliştiriyor.
Kapitalizmin bugünkü derinleşen ekonomik, sosyal, siyasi ve ekolojik krizleri koşullarında batı Avrupa’da ve ABD’de neofaşist hareketler ırkçı, şovenist nefret söylemleriyle büyüyor ve partileşiyor. Bu partilerden en bilinenleri; Almanya’da “Alman İmparatorluğu Partisi” (DRP), ABD’de “Amerikan Nazi Partisi” (ANP), Hırvatistan’da “Ustaşa”, Yunanistan’da geçmiş dönemde parlamentoya bile girmiş olan “Altın Şafak” ve bugün Ukrayna savaşında “Azov Taburu” içinde varlığı ile bilinen “Özgürlük Partisi”nin önceli olan “Nasyonal Sosyal Ukrayna Partisi”. Bu partiler ve diğer daha az bilinen örnekler 1950’lerden bugüne kendi ülkelerinde binlerce azınlığı, sosyalisti ve işçi önderlerini katletti. Bugüne gelindiğinde bu örgütler hedef aldıkları gruplara karşı neo-nazi söylemlerini törpülüyor ve halk tarafından daha kabul edilebilir karşılanacak söylemlere ve politik simgelere gidiliyor. Bugün ABD’de Trump yanlısı “Cumhuriyetçi” (Republican) kanat içinde örgütlenen alternatif sağın, Almanya’daki temsilcisi ise neo-nazi bağlantıları bulunan aşırı sağcı “Almanya için Alternatif Partisi” (AfD). AfD, 1 Eylül’de yapılan eyalet seçimlerinde Thüringen ve Saksonya’da birinci parti olması ile 2.Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez bir aşırı sağcı parti seçim kazandı.
Sonuç Yerine: Kanzi Olma Devrimci Ol!
Nefret söylemleriyle ortalıkta dolaşan yeni sağcılığın Türkiye’deki versiyonları da hükümetin trol ordularının gündem değiştirme operasyonlarının koyun gibi güttüğü manyaklardır. Halkın gündemi olan derin yoksulluk ne zaman öne çıksa, iktidar gözleri farklı noktaya çekmek için söz konusu operasyonları devreye sokuyor. Hemen yeni bir günah keçisi belirleniyor, çoğu zaman göçmenler, azınlıklar veya “dış güçler” son dönemde ise hayvan severler hedef alınıyor. İktidar ve MHP’den ZP’ye,
HüdaPar’a iktidarın gizli açık ırkçı müttefikleri, sağcı içerik üreticilerinin de sayesinde kanzileri her seferinde toplumun başka bir damgalanmış kesiminin üzerine sürüyor.
Ülkedeki yoksulluğu ve sefaleti gündemden çıkarmak için sosyal medyada da kapsamlı çalışmalar yürütülüyor. Yazımızın ortalarında bahsettiğimiz anonim haber sayfaları ve sağ görüşe sahip içerik üreticileri bu gündem değiştirme operasyonlarında kilit roller oynuyor.
Türkiye’de aşırı sağın gençliği zapt etme çabası, gençlerin geleceğini çalan para babaları hükümeti tarafından fonlanıyor. Aşırı sağa alan tanımamak ise sosyalist öğrenci hareketinin görevidir.
Hükümetin ülkenin en prestijli devlet üniversitelerine atadığı kayyum rektörlere karşı verdiğimiz mücadeleyi kampüslerimizde örgütlenen Ülkü Ocakları’nın yanı sıra Türkoloji topluluğu ve Türk tarihi topluluğu gibi isimler kullanarak kendilerini meşru bir öğrenci topluluğu gibi gösteren aşırı sağcı örgütlenmelere alan bırakmayarak büyütmek gerekiyor. Bu mücadelenin parçası olmak için öğrenciler Anti-faşist saflarda örgütlenmeli.
Marksist Fikir Topluluğu, üniversitelerimizi faşistlere bırakmamak için mücadele vermeye, eşit ve özgür bir geleceği kurmak için sosyalizm bayrağını yükseltmeye devam edecek. Sıra arkadaşlarımızı MFT saflarında örgütlenmeye davet ediyoruz!