İstenilen amaç doğrultusunda kitleleri yönlendirmenin, olaylar karşısında halkın tutum ve davranışlarını bir ideoloji etrafında şekillendirmenin en kolay yolu propaganda sanatını kullanmaktır. Kalabalığa ulaşmadaki yönteminin basitliği, devletleri savaş boyunca propaganda araçlarını kullanmaya sevk etmiştir. Propagandanın gücünü kavrayan devletler özellikle I. ve II. Dünya savaşında hazırlattıkları afişlerle, adeta propaganda yarışına girmişlerdir. Afişler, hem askere alımları hızlandırmak hem de cephe gerisinde halkın desteğini kazanmak üzere kullanılmıştır. Propaganda faaliyetleri yürüten devlet yöneticileri, bir nevi düşman algısı oluşturarak özgürlük için savaşın gerekli olduğuna halkı inandırmak istemişlerdir. Bu bağlamda yazımda, savaş propagandası için kullanılan afişleri mercek altına alarak, savaş-siyaset-propaganda üçlüsü arasındaki bağlantıyı analiz etmeye odaklandım.
Propaganda kavramı; kısaca kitlelerin duygu, düşünce ve hareketlerini etkilemek amacını taşıyan önceden planlanmış mesajlar bütünü olarak tanımlanabilir. Propaganda tekniği, birçok yolla uygulanabilir. Biz burada, sanat eserlerinin nasıl birer siyasi propaganda aracına dönüştürülebileceklerimizi inceleyelim.
Sanatın işlevi, insanların estetik ve güzellik algısını harekete geçirmekten ibaret değildir. Sanat; rahatlıkla kendi düşüncelerini yaymak, insanları etkilemek ve kontrol altında tutmak maksadıyla kullanılabilir. Bu sebepledir ki, bir yönetim bilimi olan siyaset ve sanat, çok eski uygarlıklardan günümüz modern çağına dek hep iç içe olan kavramlar olmuştur. Sanatçılar, sanatlarını icra etmiş olduğu çağın getirilerinden ve toplumsal özelliklerinden etkilenmiş dolayısıyla yaşadıkları toplumdaki siyasi yapıya ilişkin imgelemelere sıklıkla başvurmuşlardır.
Politik İmge ve Propaganda Aracı Olarak Sanat
Sanatın çok etkili bir iletişim aracı olduğunun hepimiz farkındayızdır. Öyle ki, yüzyıllardır sanatın politikaya alet edilmesi hiç şaşırtıcı bir durum değil. Çok eski medeniyetlerde bile sanat, siyasi bir propaganda aracı olarak işlev görmüştür. İlk çağda Mezopotamya’da yapılan birçok sanat eserin de dahi politik imgelere rastlamamız mümkündür. Krallar; duvar resimleri, heykeller, kabartmalar gibi çeşitli sanatsal araçları kullanarak kazandıkları zaferleri anlatmak, güç gösterisi yapmak ve kendi egemenliklerini herkese göstermek gayesi gütmüşlerdir. Buna örnek olarak Sümer kent devletlerinden olan Lagaş Kralı Eannatum’un Umma seferini anlatan Akbabalar Steli’ni verebiliriz. Bu stelin tarihi bölümünün en üstünde yer alan frizde, kral ve ordusu katlettiği düşmanların üzerine basarak ilerlemektedir.
Ortaç Çağ döneminde Katolik Kilisesi, sanatın propaganda aracı olarak kullanılması konusunda oldukça başarılı bir örnek olarak karşımıza çıkar. Orta Çağ sanatı, çoğunlukla dini sembollerden beslenmiştir. Bu dönemde yapılan eserlerde dini olaylar ve motifler abartılı bir biçimde eserlere yansıtılarak kilisenin kudretini herkese kabul ettirtmek gayesi güdülmüştür. Aslında bu durum sadece Orta Çağ’a özgün de değildir. Tarih boyunca birçok sanatsal yapıda, dini imgelere sıkça rastlamamız mümkündür. Eski dönemlerde, okuma yazma bilmeyen halkı etkilemenin en güzel yolu resim sanatına başvurmaktı. Kilise duvarlarının baştan aşağı dini resim ve figürler içeren mozaiklerle kaplı olması buna örnek gösterilebilir. Tarihte çok önem sarf eden siyasi olaylar, devrimler, savaşlar da sıklıkla sanatın konusunu oluşturmuştur. Buna örnek olarak, Fransız sanatının en radikal başyapıtlarından birisi, Eugène Delacroix’in “Halka Yol Gösteren Özgürlük” isimli tablosunu verebiliriz. Modern resim sanatının ilk politik çalışması olarak kabul edilen bu tablo, günümüzde Paris’te Louvre Müzesi’nde sergilenmektedir. Tablo her ne kadar Fransız Devrimi’nin sembolü haline gelmiş olsa da asıl olarak 1830 Devrimi’ni ‘’Temmuz Devrimi’’ konu almaktadır. Savaş esnasında devletler; özellikle savaşa karşı halkı ve askerleri teşvik etmek ve onların moral motivasyonunu yükseltmek maksadıyla sanatsal propaganda yöntemine sıklıkla başvurmuşlardır. Bunu gerçekleştirmek için en çok kullandıkları araç ise “propaganda afişleri” olmuştur. Bu afişleri basarak devletler, sistematik bir şekilde propaganda faaliyetlerini yürütmüşlerdir. Sonuç olarak; görüyoruz ki sanatın, özellikle görsel sanatların insanları etkilemek üzerindeki üstün kabiliyeti kaçınılmaz bir gerçek. Sanatın evrensel bir niteliğe sahip olması ona; dil, din, ırk, sınıf farkı gözetmeksizin her çeşit insana hitap edebilme kudreti tanıyor. Bunun farkında olan insanoğlu, uzun yıllardır kendi ideolojilerini insanlara kabul ettirmek amacıyla sanatsal yollara başvuruyor. Öyle ki, çok eski uygarlıklardan günümüze, sanatsal yapılarda siyasi imgelere rastlamamız mümkün ve hatta oldukça olası.
Sanatın I. ve II. Dünya Savaşlarında Propaganda Aracı Olarak Kullanımı
Sanat ve siyaset, iki farklı ilke ve iki farklı mevzuat üzerine kurulmuş iki farklı güç yapısıdır ve bunların belli sınırları vardır. Siyasetin daha sıradan ve pratik olduğu, sanatın ise bu maddi dünyada daha aşkın ve görünmez dünyaları temsil ettiği bilinmektedir. 19. yüzyılın ikinci yarısında, sanatın dinin yerine geçtiğine, modernizmin dünyevi kültürünün inancı olduğuna dair söylentiler olması, bizi şaşırtmamaktadır. Fakat bu tür görüşler, bu konudaki yegâne görüşler olmasa da sanatta özerkliğin kurulduğu dönem olan 19. yüzyıl için geçerli olabilir. Ama o zaman bile sanat hem özerkliğini korumakta hem de onun sayesinde, siyasal bağlantılar içindeydi ve siyaset açısından önemliydi. Özellikle ulusların inşa edilmesi sürecinde önemi bir kat daha artmaktaydı. Haliyle sanat kavramının ortaya çıkışından günümüze kadar olan serüveni tek başına olmamıştır. Diğer disiplin alanlarına müdahale etmiş, bazen de bu alanlar tarafından müdahaleye maruz kalmıştır. En çok müdahaleye uğradığı alan haliyle siyasettir. Müdahaleye uğradığı gibi aynı zamanda kendisini propaganda aracı olarak en çok kullandırdığı alanlardan birisi de siyasettir. Siyasetçilerin kalabalık kitlelere ulaşmak ve onları etkisi altına almak için sanatı kullandıkları bilinmektedir. 1914 yılında patlak veren ve ilk büyük kitlesel savaş olan 1. Dünya Savaşı esnasında propagandanın devletlerce siyasi amaçla kullanıldığı, özellikle sanatsal materyallerin kullanımının arttığı bilinmektedir. Bu dönemde propaganda aracı olarak radyo, film ve gazetelerin kullanımı yaygınlaşmış, halkı savaşa çekebilmek üzere onları ülkelerini savunmaları için orduya çağıran söylemler ve afişler etkili bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. İngilizlerin, kendi sömürgesi altındaki coğrafyalardaki egemenliklerini koruma arzusu savaşın temellerinden biri olmuştur. Bu dönemde İngiltere’nin sanayisi gelişmiş, okuma oranları diğer ülkelerden daha yüksek, kültürlerinin köklü ve yerleşik olmasından dolayı geniş bir yayın ağına sahip olmalarına neden olmuştur. Bu etkenlerin hepsini doğru bir şekilde ve amaca yönelik kullanarak başarılı propagandalar yapmışlardır. Özellikle cephelerin gerisinde sadece basın propaganda yapmamıştır. Şairler ve edebiyatçılar eserlerinde kahramanlıkları öven milli bilinci öne çıkaran şiir ve romanlar yazmışlardır. Bunlarla da kalmayıp sokakların duvarlarını görsel sanatların bir kolu olan afişlerle donatmışlardır. Aileleri ve ülkeleri için fedakârlık yapan kadınlar savaş esnasında birçok afişe konu olmuştur. Özellikle “Gerçek Bir Kadın kocasından Vazgeçer”, “Kadınlar! Evinizin güvenliği için savaşta fedakârlık yapmak zorundasınız” sloganları ile yapılan propaganda çalışmaları hayli çoktur.
Lenin, 1913 yılında yapılan araştırmalar sonucunda ülkesindeki okuma yazma oranının %40 olması nedeniyle okuma yazma bilmeyen halkının eğitimi için oluşturduğu politikanın içine öncelikle sanat eğitimini dâhil etmiştir. Öncelikle sanat eğitimini dâhil etmiştir. Sosyalist devrimin başaralı olabilmesi ve halkın kültür seviyesinin yükselmesi için geçmişteki en başarılı eserlerin kendilerine yol göstereceğini düşünmektedir. Bunların yanında Lenin de diğer liderler gibi sanat konusunda çok yetkin olmadığını belirtmiş ve bu işi daha çok birlikte çalıştığı ekibe bırakmıştır. Rusya’da Ekim Devrimi’ni takip eden dört yıllık süreçte iç savaşlar yaşanmıştır. İç savaş esnasında duyguları daha hızlı bir şekilde hitap edebilen ajitasyon ve propaganda kelimelerini birleştirerek ajitprop adlı kışkırtma politikası oluşturulmuş ve uygulanmıştır. Bu propaganda kapsamında sokak festivalleri, halka açık tiyatro gösterileri herkesin katılımıyla kamusal sanat etkinliklerine dönüştürülmüştür. Halkın kendini sanat etkinliklerinin bir parçası olarak hissetmesi bu olağan duyguların onlara geçmesine ve iç savaşın zorluklarına rağmen devrimci heyecanı devam ettirmeye çalışmışlardır. Bu etkinliklerin dışında ajit-prop toplulukları, duvarları afişler, resimler ve büyük süslemelerle kaplamış, törenler için hazırlanan kamyonların içerisinde devrimci tablolar sergilemişlerdir. Sanatçı liderleri Lenin’i genelde kendisi gibi düşünen ve bu uğurda savaşan halkla beraber betimlemiştir. Lenin’in görüntüsünün tasvir edilmesinden ziyade, düşüncelerinin halka geçmesi ve taraftar toplaması daha önemlidir. Ayrıca bu dönemdeki propaganda çalışmalarının amacı halka savaşın nedenlerini ve savaşın sonucunda elde edilecek faydaları bütünsel bir şekilde anlatmak ve taraf toplamaktı. İkinci Dünya Savaşı sırasında da, devlet liderleri kendi düşünceleri doğrultusunda sanatı kullanmışlardır. Buradaki kullanım amacı Birinci Dünya Savaşındakiyle örtüşmektedir. Sanatı halka ulaşmak, onların sempatisini kazanmak için propaganda malzemesi olarak kullanmışlardır. Ayrıca günümüz kapitalist dünyasında da büyük güçlerin kontrolü altında olan sanat, propaganda aracı olarak kullanılmaya devam emektedir. Devletlerin, görsel sanatların alanına giren disiplinleri kullanarak topluluklara kolayca erişebildikleri, onlara kendi kurmaca dünyalarını büyük bir kahramanlık hikâyesi gibi anlatabildiklerini ve kitleleri istedikleri doğrultuda harekete geçirebildikleri görülmektedir. Sanatsal propaganda ve onun kullanım şekli savaşlarda o kadar önemli bir rol oynamıştır ki evdeki anne eşini ve çocuğunu ölüme gönderecek seviyeye ulaşmıştır. O kadar etkili olmuştur ki karşıdaki düşmanı yenmek, ülkesini ve ailesini korumak adına milyonlarca insan, hayatından vazgeçmiştir. Belki de dönemeyecekleri bir yola seve seve ve isteyerek gitmişlerdir. “Siyaset ve Sanat”, dünyada yaşam oldukça birbirlerinden kopamayacak iki kavramdır. Siyasetin sanattan faydalanması, sanatın da bir o kadar siyasetten beslenmesi kaçınılmazdır.