Merkezi hükümet tarafından örgütlenen ideolojik savaşın aksine, ABD’deki emekçi sınıfların, kadınların ve ezilen kimliklerin mücadelesi, tüm dünya işçi sınıfı için efsanevi bir mücadele mirası bırakmıştır. Amerikan işçi sınıfı, özgürlük ve emek mücadelesi kapsamında birçok tarihi olaya, deneyime ve kazanıma ev sahipliği yapmıştır. Bu tecrübe ve mücadele öykülerinin en bilinenleri, hiç şüphesiz, Tüm dünyada İşçi Bayramı olarak gelenekselleşen 1 Mayıs ve Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak tarihe geçen 8 Mart gibi önemli tarihlerdir. Bir diğer önemli tarih de, işçi sınıfından kadınların mücadelesinde ana sloganlardan biri haline gelen “Ekmek ve Güller” grevi olarak da bilinen Lawrence Grevi olarak tarihte yazılmış durumdadır. Kadınların mücadelenin aktif öznesi olarak tarih sahnesinde yer alması açısından çok önemli bir deneyim olan “Ekmek Gül” Grevi, Amerikan halk müziği ve şiiri açısından tüm dünyaya ilham veren bir miras bıraktı. James Oppenheim’ın yazdığı şiir ve farklı şarkıcılar tarafından seslendirilen şarkı, çeşitli kurum veya yayınlara adını vermesinin yanı sıra günümüzde de popülerliğini koruyor. “Ekmek ve Güller” hakkında edilen ilk söz 1910’da Kadınlara Oy Hakkı Aktivisti Helen Todd tarafından yazılan bir makalede şu şekilde geçer: “Bir kereliğine değil; kadın dünyanın ana unsurudur ve onun oyu; yuva, barınak ve güvenlik olan hayatın Ekmeği ile yaşamın, müziğin, eğitimin, doğanın ve kitapların güllerinin hükümetinde söz sahibi olduğu, ülkede doğan her çocuğa miras olacağı zamanı ileriye taşımaya gidecektir.” (Helen Todd, The American Magazine, Eylül 1911)[1] Bir Süfrajet olduğu kadar dini bir şahsiyet de olarak Helen Todd, “Ekmek ve Güller” ifadesini, özcü olarak bile değerlendirilebilecek tarzda, manevi bir şekilde kullanıyor. Yine de, James Oppenheim’ın Aralık’ta aynı dergide çıkan şiiri ve Todd’un yazısından sadece birkaç ay sonra Ocak 1912’de Lawrence grevinin patlak vermesiyle birlikte, bu tabir hem sınıfsal ve cinsiyetler arası eşitlik talebinin bir ifadesi olarak kullanılmaya başlayacaktı. Oppenheim’ın şiirindeki dizeler, yani daha sonra bestelenecek olan şarkının sözleri, çalışan kadınları cehennemin bir kat daha altına atan bu sisteme karşı hem bir öfkeyi hem de güçlü bir iradeyi anlatır; “Yürüyoruz yürüyoruz, günün aydınlığında Donuk fabrika bacalarına, yoksul mutfaklara Çarpıyor sesimiz ve birden parlayan Bir ışık gibi ulaşıyor insanlara “Ekmek ve gül! Ekmek ve gül!” Yürüyoruz yürüyoruz, erkekler için de yürüyoruz Çünkü hâlâ bizim oğullarımızdır onlar Ve biz hâlâ analık ederiz onlara En zorlu iş, en ağır emek Ve çalışmak doğuştan mezara dek Ve böyle sürüp gitsin istemiyoruz Yaşamak için ekmek Ruhumuz için gül istiyoruz! Yürüyoruz yürüyoruz kol kola Saflarımızda ölüp gitmiş arkadaşlarımız Ve türkümüzde onların kederli “Ekmek!” çığlıkları Çünkü bir köle gibi çalıştırıldı onlar Sanattan, güzellikten, sevgiden yoksun Biz de bugün hâlâ onların özlemini haykırıyoruz İş ve ekmek istiyoruz Ama gül de istiyoruz Yürüyoruz yürüyoruz, yan yana, güzel günler adına Kadınız, insanız, insanlığı ayağa kaldırıyoruz Paydos bundan böyle köleliğe, aylaklığa Herkes çalışsın, bölüşülsün kardeşçe, yaşamın sundukları İşte bunun için yükseliyor yüreklerimizden Bu ekmek ve gül türküleri Ve yineliyoruz hep bir ağızdan “Ekmek ve gül! Ekmek ve gül!” (James Oppenheim, Aralık 1911, The American Magazine)[2] James Oppenheim ABD’nin batısındaki kadınların sloganı olan “Herkes için ekmek ve güller de” diyerek Batı’daki işçi sınıfı kadınlarına atıfta bulunarak sözlerine başladıktan sonra Lawrence Grevi 11 Ocak 1912’de başlar. Robert Forrant ve Susan Grabski’nin Amerika’dan Kesitler: Lawrence ve 1912 Ekmek ve Güller Grevi adlı çalışmasında, protestonun başlangıcı, özellikle grevi başlatan kadın ve göçmen işçiler şöyle anlatılıyor: “(..) (on) 1 Ocak 1912’de bir Massachusetts yasası, kadınlar ve çocuklar için maksimum çalışma haftasını 56 saatten 54 saate indirdi. Everett Cotton Mills’deki Polonyalı ve Litvanyalı kadın dokumacılar, 11 Ocak’ta ödeme yaptıklarında, ücretlerinin yaklaşık 32¢ azaldığını fark ettiler. Tezgahlarını durdurarak, “az ücrete, az iş!” diye bağırarak fabrikadan ayrıldılar. 12 Ocak’ta binlerce işçi daha greve katıldı.” (Forrant and Grabski, 35) 1912 Ekmek ve Güller Grevi, yalnızca taleplerini kazandıkları için değil, aynı zamanda çoğunlukla yabancı doğumlu göçmenler tarafından organize edilen bir grev olduğu için ABD İşçi Hareketi tarihinin en ilham verici bölümlerinden biriydi, özellikle kapitalist ilişkilerdeki yapısal ırkçılık ve kadın düşmanlığı düşünüldüğünde bunun çok sıra dışı bir durum olduğunu ve bu kutuplaşmaların ancak sınıf mücadelesi kapsamında ve sırasında aşılabildiğini söyleyebiliriz. “Bu kadar büyük bir saldırı, daha önce hiç, bu kadar büyük ve çeşitli sayıda insanı yılmaz, boyun eğmez, kararlı ve birleşik bir orduda birleştirmeyi başaramadı.” (The New York Sun, 1912)[5] Kadınların sınıf mücadelesindeki öncü konumu, grevin yarattığı heyecan ve ilham, Oppenheim’ın dizelerinde somutlaştı ve ilk kez 1917’de Caroline Kohlsaat tarafından şarkı biçiminde okundu. Ne yazık ki, 1917’deki[6] ilk performanslardan herhangi bir video veya ses kaydı bulunmuyor. Şarkı 1930’larda popüler hale geliyor ve 1950’lerden sonra yeniden keşfediliyor. Mimi Fariña şarkının yeniden keşfedilmesinde önemli bir rol oynuyor, ancak Judy Collins’in seslendirmesi[7] şarkının en bilinen versiyonu. Çarpıcı ve kendinden emin, tiz bir tonla başlayan sözler, daha ilk andan itibaren dinleyicinin dikkatini çekiyor. İkinci kıtada, yürüyen kadınlar açısından kadınların erkekler için de savaştığı söylenerek, toplumsal cinsiyet eşitliğinin aslında sınıfla, yani toplumsal eşitlikle nasıl bağlantılı olduğu vurgulanıyor. “Yürüyoruz yürüyoruz, erkekler için de yürüyoruz Çünkü hâlâ bizim oğullarımızdır onlar Ve biz hâlâ analık ederiz onlara En zorlu iş, en ağır emek Ve çalışmak doğuştan mezara dek Ve böyle sürüp gitsin istemiyoruz Yaşamak için ekmek Ruhumuz için gül istiyoruz!” Bu sözler aslında erkeklerin de kadınların yaşadığı baskıcı ilişkilerden tamamen özgür olmadıklarını açıklıyor. Kadınların evde hapsedilmesini veya düşük ücretle çalışmasını isteyen sistem, toplumsal cinsiyet rollerinin yanı sıra erkeklerin omuzlarına da ağır yükler yüklemekte. Bu nedenle kadınlar örgütlenirken, mücadele ederken, grev yaparken aslında sadece kendi kurtuluşları için değil, diğer cinsiyet kimliklerinin kurtuluşu için de savaşmaktalar. İşte tam da bu yüzden bu şarkının sözlerinde tüm toplum için mücadele eden kadınların grev ve kavgalarının erkekler tarafından da desteklenmesi gerektiğine işaret ediliyor. Şarkının devam eden sözlerinde savaşırken ölen kadınlar anılıyor ve en önemlisi ve tüm bölümlerde vurgulandığı gibi mücadelenin sadece bir hayatta kalma mücadelesi değil, insanca yaşama isteği olduğuna değiniliyor. Başka bir deyişle, kadınların rüyaları sadece ekonomik talepleri içermekle kalmaz, aynı zamanda hayatın, sanatın ve edebiyatın tüm güzelliklerine karşı manevi ve entelektüel bir açlığı ifade eder. “Yürüyoruz yürüyoruz kol kola Saflarımızda ölüp gitmiş arkadaşlarımız Ve türkümüzde onların kederli “Ekmek!” çığlıkları Çünkü bir köle gibi çalıştırıldı onlar Sanattan, güzellikten, sevgiden yoksun Biz de bugün hâlâ onların özlemini haykırıyoruz İş ve ekmek istiyoruz Ama gül de istiyoruz” Bu nedenle Ekmek Gül, ekonomik talepler etrafında şekillenen, çalışan kadınların sorunlarına dikkat çeken, ancak çoğunlukla çalışan kadınların var olan potansiyellerini sonuna kadar kullanmalarını ve kendilerini gerçekleştirmelerini öngören bir eserdir diyebiliriz. Ekmek ve Güller ifadesi bugün hala popüler. Adını taşıyan vakıflar, kitaplar, hikayeler, kadın örgütleri, gazeteler var. Örneğin, işçi sınıfının cesur yönetmeni olarak bilinen Ken Loach’ın 2000 yılında vizyona giren Ekmek ve Güller filmi[8], çoğunluğu göçmen, kadın işçilerin patronlara karşı mücadelesini anlatıyor. Ekmek ve Güller (Pan y Rosas)[9], kürtaj yaptıran kadınların 10 yıl hapis cezasına çarptırıldığı Arjantin’de mücadele eden ve kazanan en büyük kadın örgütlerinden birinin adı. Bu şarkının, 1911’de tüm toplum için savaşan ve kazanan kadınların ilhamını taşıdığını ve hala yaşadığını söylemek abartı olmaz. Kuşkusuz Ekmek ve Gül, işçi sınıfının ve işçi sınıfının kadınlarının açlığını doyurmak için gürültü yapan makineleşmiş sürüler olmadığını vurgularken; bu dünyanın güzelliklerini, insanlığın sanatsal birikimi, entelektüel bilgiyi, özgürlük ve mutluluğu arzulayan ve bunun için mücadele eden aktif özneler olduklarını göstermiştir. Dünya Emekçi Kadınlar Günü 8 Mart yaklaşırken, eşitsizliğe, sömürüye ve şiddete karşı Ekmek ve Gül talebimizle tüm dünya sokaklarında olacağız. Emekçiler, kadınlar ve tüm ezilen kimlikler için yeni bir dünya kuracağız!
Kaynakça 1. Forrant, Robert, and Susan Grabski. Lawrence and the 1912 Bread and Roses Strike. Arcadia Publishing, United States of America, 2013. 2.Women and marxism fiction. “Bread and Roses.” James Oppenheim -Bread and Roses, https://www.marxists.org/ subject/women/poetry/bread.html. 3.Hensley, Randi. “Bread and Roses: The Lawrence Strike.” Bread and Roses. International Socialist Review, https:// isreview.org/issue/86/bread-androses. 4.“The American Magazine. V.72 1911 May-Oct..” HathiTrust, https://babel.hathitrust.org/ cgi/ pt?id=mdp.39015056072393 &view=1up&seq= 629&skin=2021&q1= bread+roses.