AKP iktidarının kadınların özgür bir yaşam kurmasıyla büyük derdi var. Binali Yıldırım gibiler üzerinden bu konudaki karın ağrıları kimi zaman açıklık kazanıyor. Yıldırım, geçtiğimiz gün kadına bakışlarını özetleyen bir anekdotla karşımızdaydı. Kendi sözleriyle paylaşalım: “Türkiye’nin toplam sosyal destekleri 2002’de 3 milyar 100 milyondu, şu an yıllık 52 milyar lira sosyal destek yapılıyor. Ancak önceki ziyaretlerden birinde yaşlı bir amca geldi, hanımı vefat etmiş evlenecek, bir türlü evlenemiyor, beni evlendir dedi. Hanımlara para veriyorsunuz kimse yüzümüze bakmıyor, evlenemiyoruz dedi. Dolayısıyla sosyal devletin de ölçüsünü, ayarını yerinde tutmakta fayda var.”
Yıldırım’ın kadının kendi hayatını şekillendirme hakkına sahip olabileceği bir gelire sahip olmasını aileye bir saldırı gibi görmesinin yanında bunu sosyal devlet uygulamalarına saldırmanın meşruiyet aracına dönüştürmek istediği de açık. Mesele sadece yoksul dul kadınlara ödenen aylık 275 liralık aylık da değil. Ölen babanın ya da annenin emekli maaşının çalışmayan, evlenmemiş kızına ya da ölen kocanın emekli maaşının karısına kalmasıyla da dertleri var. 2008 sonrasında doğan çocuklardan bu hak zaten alınmıştı; şimdi de daha önce doğmuş olanlardan nasıl gasp etsek diye bakıyorlar.
AKP, kadın konusundaki muhafazakar bakışının yaşama geçmesine büyük imkanlar veren bir dönemin evladı. Neoliberalizm dünyanın her köşesinde sosyal devletin altını dinamitleyerek kadınlar için koşulları daha da kötüleştirdi; kapitalist sistemin mağdurlarına belli ölçüde destek sunan yardımları ortadan kaldırarak içinde ne yaşanırsa yaşansın aileyi daha kaçınılmaz bir kader haline getirdi.
Kapitalizm ve Aile
Kapitalizm açısından aile ekonomik açıdan önemli bir yerde duruyor. Aile kurumu içinde kadın, kapitalistlerin aslında maaşla karşılaması gereken ev ve çocuk bakımını bedavaya hallediyor. Hem ailenin bütün çalışan fertleri ertesi işgününe patronlara neredeyse sıfır maliyetle hazır oluyor hem de yeni emekçi kuşaklar bedavadan yetişiyor. Düşünün; dünyanın gelişmiş birçok ülkesinde eşcinseller bile aile kurumunun içine dahil edilmiş durumda. İdeolojik açıdan ise aile sistemin kendini var eden egemen fikirlerinin yeni kuşaklara ilk kez aktarıldığı önemli bir yapı olduğunu da unutmamak lazım.
Kapitalizm dinamik bir sistem olduğundan aileyi günün gereklerine uygun değişikliklerle korumayı (eşcinsel evlilikler, tek ebeveynli aileler) beceriyor. Sağ ise bu konuda daha tutucu. İstiyor ki geleneksel aile yapısı olduğu gibi korunsun; kadın çalışmasın, ana rahmine düşen her çocuk ne olursa olsun dünyaya gelsin, erkek evin tek otoritesi olsun… İslamcı bakışıyla AKP bu bakışın daha keskin bir örneğini sergiliyor. Kadını kendi ayakları üzerinde tutabilecek, kendi kararlarını almasına imkan veren her hakka (kürtaj, nafaka, boşanma, dul maaşı vb.) düşmanlık etmeleri bu yüzden.
AKP’nin kadının özgürleşmesine yönelik düşmanca pratiği, kadını başka açılardan da vuruyor. Otoriter iktidarın çimentosu olan muhafazakarlığın kadın düşmanı fikirleri toplumda hâkim kılındıkça, kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin bir kan deryası yaratıyor. Kadınların şiddetten kaçınmak için boşanmasının kolaylaştırılması, kadınlara koruma sağlanması, boşanan kadına yeni bir yaşam kurabilmenin garantisinin verilmesi olmaksızın bu sarmaldan çıkılamaz.
Kadın düşmanlığı sadece düşüncelerle olmuyor. Düzen, kadınların yasada var gibi görünen boşanma hakkını toplumsal olarak imkansız hale getirerek, yardım isteyen kadınları görmezden gelerek boşanmaların önüne geçmeye çalışıyor ve bu cinayetlerin önünü açıyor. Ama “doğru bulmuyoruz, kınıyoruz, en ağır şekilde cezalandırılacaklar” cümlelerini de kullanarak işin içinden sıyrılmak mümkün tabii.
Kadınlar Yoksul, Kadının Hakkı Yok
Kadınlar yoksul. Kadın istihdamı %30’u bile görmüyor. Yani, kadınların ezici çoğunluğu işsiz. Bu durum, kadınların şiddete daha çok katlanmalarına ve istemedikleri evliliklere “katlanmaya” itiyor çünkü gidecek bir yeri olmayan, beş parası olmayan kadın için daha iyi bir seçenek yok.
Tarihsel olarak kazanılmış bazı haklar ise kadının işte bu durumuna karşı var: nafaka ve dul maaşı gibi.
İlki, bir süredir bolca manipülasyonla gündeme getirildi. Yalanlara ve çarpıtmaya dayalı bir propagandayla nafakanın ödeyeni mağdur, alanı zengin ettiğine dair garip bir algı yaratılıyor. Burada yasal boyutuna her yönüyle değinemeyeceksek de kısaca belirtmekte fayda var: Nafaka, boşanmada yoksul olan tarafın yoksulluğu süresince ve çocukların bakımını alan tarafa katkı yapmak üzere ödenen ve servet sahibi değilseniz çok cüz’i miktarlardaki ödemedir. Hiçbir şeye yetmeyecek komik bir miktarın haksız zenginleşme yaratması söylemi, (işsizlik ve yoksulluk baz alındığından çoğunlukla kadınlara ödenen) nafakanın hedef tahtasına oturtulmasına neden oldu. Ortada bu durumdan mağdur sayısız erkek varmış gibi yalanlarla nafaka hakkına el uzatılıyor. Oysa dert başka: kadınların boşanması durumunda nafaka hakkına sahip olması hiç değilse beş parasız kalması karşısında bir dayanak. AKP’nin derdi ise boşanmaların önüne geçmek, kadınları çaresiz bırakarak boşanma düşüncesini akıllarından silmeye çalışmak. Yani “zorla güzellik”i, “ekonomik zor” ile sağlamak.
Boşanma hakkınız var ama boşanamazsınız: Şiddete, yoksulluğa ve istemediğiniz evliliklere yoksul olduğunuz için katlanırsınız. Evlenmeme hakkınız var ama evlenmezseniz “dul halinizle” açlıktan ölürsünüz. Alın size kapitalizmin AKP soslu özgürlük dünyası.
Kadın İstihdamına Öncelik, Kadın İşsizlere Öncelik!
Kadınların yoksullukla cebelleştiği bir ülkede sosyal bir hak olarak nafaka ya da dul maaşı gibi haklarımızı yaşamsal hiçbir gideri karşılamaya yetmese de savunacağız. Onların ortadan kalkması, kadınların tarihsel kazanımların ortadan kalkması anlamına gelecek. Hakları kazanmak zordur ve büyük mücadeleler ister. Kadınların haklarına uzatılan her el, emekçinin hakkına yönelik her saldırı sadece bugünü değil yarını, gelecek kuşakları derinden etkileyecek. Bugün, basit bir tartışma gibi gösterilen nafaka ve dul maaşı tartışması kadınların evliliği sürdürüp sürmemeye karar verme hakkının fiilen ortadan kaldırılması, yoksul kadınların en dibe itilmesi anlamını taşıyor. Ama tekrar edelim: Kadınlar, yoksul olduğu oranda bu ödemeleri alabiliyor. Ve hiç kimse yoksulluğu tercih etmez, yoksul kalmak uğruna dul maaşı ve nafaka almaz.
Kadınları yoksulluktan kurtarmak için ise bugün acilen ülkenin gündemine sokulması gereken talepler var:
• İşsiz kadınlara istihdam ve işsizlik ödeneğinde öncelik.
• Boşanan kadınlara İş Kurumu’nca öncelikli iş bulunması.
• Çalışan kadınlara kreş hakkının koşulsuz sağlanması.
Bunları sağlayın, üç kuruş nafakaya hiçbir kadının el açmayacağını göreceksiniz.
No comments